Monday, January 17, 2011

Uzun zaman sonra

Uzun zaman sonra ilk kez bu kadar keyifli bir haftasonu geçirdik. Cuma akşamı iş çıkışı Ada'yı kaptığımız gibi Big Chefs'e gittik. Ada'cım baya uyumlu bir tip oldu. Biz yemeğimizi yerken o da elmasını kemirdi ve kitaplarına baktı.

Cumartesi sabahı güzel bir kahvaltı yaptık evde. Sonra Burcu ve Alegra geldiler. Bizim bıdıklarda bir heyecan bir heyecan. Henüz birlikte nasıl oyun oynanır bilmiyorlar ama birbirlerini baya bir taklit edip eğlendiler. Mesela Alegra boş oyuncak kutusunun içine oturdu, bir de baktık iki dakika sonra Ada da kutuya girmiş!

Ada top atıyor Alegra 'goool goool goool' diye bağırıyor. Artık birbirlerinin isimlerini söyleyebiliyorlar baya. Ada 'Agiyaaaa' diye çağırıyor Alegra'yı. Alegra da daha bir otoriter 'Ada Ada Ada', hadi hemen gel gibisinden :) En şeker an tabi ki Alegra'nın Ada'ya müthiş bir sevgi ile sarıldığı andı. İnsan çocukların koşulsuz, çekinmesiz ve hesapsız hareketlerini görünce niye hep böyle kalmıyoruz diye kara kara düşünüyor.

Cumartesi öğlen evden çıktık ve Bağdat Caddesine doğru yollandık. Ada'cım tabi arabada uyudu. Planımız her zamanki gibi Fenerbahçe parkının otoparkında Ada uyanana kadar beklemekti. Daha sonra da Ebru'larla buluşup yemek yiyecektik. Park edince hadi dedim gideyim de parkın içindeki kestaneciden biraz kestane alayım. Burak da Ada'nın başında bekliyor. Ben gittikten kısa bir süre sonra orta yaşı geçmiş bir çıft bizim arabanın yanından geçerken Ada'yı görmüşler. Onu arabada yalnız bıraktığımızı düşünüp (nasıl bişeyse) bağıra bağıra 'görüyo musun bak çocuğu da bırakmışlar böyle işte, cık cık cık' filan diye konuşmaya başlamışlar. Burak ben burdayım diyor ama yurdum insanı kendinden geçmiş. Tabi çocukcağız şamataya uyanmış. Hepi topu yarım saat ya uyudu ya uyumadı.

Bizim keyifler kaçtı tabi. Ada'nın uykusuzluğa dayanamayacağından o kadar emindik ki acaba doğrudan eve geri mi dönsek diye düşündük. Ebru'larla Suadiye'de buluşacaktık. Ada belki yine arabada uyur, uykusunu alır diye bir ümit o tarafa doğru yollandık. Yok ne çare çocukcağızın uykusu kaçtı bir kere. Neyse ne yapalım Ebru'larla buluşmayı öne aldık. Ada'cık idare ettiği kadar beraber oluruz diye düşündük. Yahu Ada bizi bir şaşırttı ki sorma gitsin. Önüne çorbası geldi mi zaten bizim oğlanın keyfine diyecek olmaz. Ali de sağolsun Ada'yı el altından ekmeklerle, yoğurtlarla besledi. Ada'nın niye keyfi kaçsın daha ne ister? Bu arada Cercis Murat Konağı'na gittik yemeğe. Mardin mutfağı, bir tane eksantrik olmayan yemek yok.

Pazar günü de aylardır planlayıp bir türlü gerçekleştiremediğimiz Hakman - Yavuz aileleri kavuşması yaşandı. Sina'lar uzun zamandır bize gelmek istiyorlardı. Bir onların işleri çıktı, bi ben zehirlendim filan derken yılan hikayesine döndü mesele. Her neyse en sonunda Pazar günü buluşmayı becerdik. Deniz abla kızımız olarak Ada'ya yol yordam gösterdi. Ada'nın gözlerindeki 'abla bu işler nasıl oluyor bi anlat bakiim' bakışları görmeye değerdi. Yedik içtik, pek güzeldi.

Her yağmurun ardından güneş açar hesabı yavaş yavaş umut ve neşe pıtırcıkları yeşermeye başladı içimde.

1 comment:

birdamlacıkyağmur said...

Merhaba,
Ada çok şirin
blogunuza tesadüfen rastladım
bu ortamda zaten planlı olmuyor bu iş :)
neyse uzatmayayım mail adresinizi göremedim
size sormak istediğim bir şey var, radyoculukla ilgili.
benim adresim damla.ozbey@gmail.com
boş bir ileti gönderirseniz sevinirim
görüşmek dileğiyle